Teknolojinin pençesindeyim
Cosmopolitan/Eliz Öksüz
İçinde bulunduğumuz bu devirde birinin bu cümleyi kurması çok şaşırtıcı olmasa gerek. Ama eğer benim gibi, gözünüz telefonunuzda, önünüze bakmadan yürüdüğünüz için kafanıza beş dikiş atıldıysa, işin rengi değişiyor...
Ben bir teknoloji bağımlısıyım! Ama bu devirde diğerlerinin de benden çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Etrafınıza şöyle bir bakın. Örneğin metrobüste giderken kaç kişinin kafasını eğmiş telefonuyla ilgilendiğine hiç dikkat ettiniz mi? Ben her yolculuğumda metrobüstekilerin çoğunun camdan bile dışarı bakmadan sadece telefonuyla ilgilendiğine tanık oluyorum. Onlar gibi gözükmemek için, kendimi kasarak telefonuma bakmamaya, hatta onları da izlememeye çalışıyorum. Şimdi de gözünüzün önüne bir restoranı getirin. Toplu bir arkadaş grubu aralarında gülüp eğlenirken bile, mutlaka biri gruptan kopuk bir vaziyette telefonuyla ilgileniyor olur. O kişinin bedeni orada gözükse de, aslında aklı mesajlaştığı arkadaşında, Facebook’a yeni fotoğraf koyan hoşlandığı çocukta olabilir ya da telefonun nimetlerinden sayılan bir uygulama üstünde çalışıyordur.Aslında burada bahsi geçen bir kişi çok iyimser bir rakam. Beş kişilik arkadaş grubunuzla yemeğe ya da eğlenmeye gittiğinizde hepinizin birden aynı anda telefonuyla ilgilenmeye başladığı hiç olmadı mı? Tüm bunlara ek olarak, araba kullanırken telefonunuzla ilgilenmemeniz gerektiği konusunda tüm uzmanlar uyarıyor. Dikkatin dağılması meselesi yürürken bile sizi etkileyebiliyor. Tıpkı benim durumumda olduğu gibi: Telefonuma bakarak yürüdüğüm için önümde beliriveren koskoca bir klimaya kafamı çarptım. Olayın ciddiyetini kafamdan kan gelmeye başlayana kadar anlamadım. Hastaneye gittiğimde ise doktor bana bunu nasıl yapabildiğimi sordu. Çünkü darbe sonucunda kafam, kemiğime kadar yarılmıştı. Dolayısıyla da beş dikiş atıldı.
Teknolojinin pençesindeyim
Dünya bu bağımlılığı önlemeye çalışıyor
Tek teknoloji bağımlısının ben olmadığımı Amerika’da başladığını duyduğum bir uygulama ile iyice öğrendim. Arkadaşlarının sohbet esnasında birdenbire telefonuyla ilgilenmesinden sıkılan bazı gençler olacak ki, özellikle restoranlarda geçerli olacak bir kampanya başlatmış. Buna göre, yemek esnasında herkes telefonunu masanın ortasına ters bir şekilde koyuyor. Telefonların sesi de kısılıyor çünkü kimse sohbetin kesilmesini istemiyor. Böyle bir durumda bile bir telefon bağımlısı telefonuna uzanıp mesaj gelmiş mi, arayan olmuş mu, Twitter’da bir gelişme var mı diye telefonunu eline alıyor. Kendine engel olamayan bu kişi tüm hesabı ödüyor. Her ne kadar bu şekilde telefon bağımlılığının önüne geçebileceklerini düşünseler de, ben bu uygulamadan birkaç arkadaşıma bahsedince “telefonuma bakmadan duramam, hesap ne kadar olabilir ki” diyenlerin sayısının hiç de az olmadığını fark ettim.
Teknolojinin pençesindeyim
Teknolojinin pençesindeyim
Çocuk masalı
Çocukluğumda teknoloji bu kadar ilerlemiş değildi ama ben yine de o dünyanın bir şekilde içindeydim. Daha ilkokulda sıra arkadaşımın Sega bilgisayar oyununa sahip olması, okul sonrasında onun evine gideceğim anlamına geliyordu. Saatlerce ekranda atlayıp zıplayan bir adamın prensesi kurtarması için çabalamasına yardımcı olmak belki bir çocuğun işiydi ama benim bilgisayar oyunlarına merakım azalacağına, büyüdükçe daha da arttı. Game Boy’un Türkiye’ye gelmesini beklemeden babamın onu yurt dışından getirmesi ile okulun en popüler çocuklarından biri oldum. Belki de saatlerce o minik ekrana bakarak oyun oynamam sonucunda gözlerim şu anda dört buçuk derece miyop! Babamın bağımlılığımın farkına varıp bana üniversiteye girene kadar bilgisayar almaması belki de şimdiye kadar benimle ilgili aldığı en önemli karardı. Çünkü üniversite birinci sınıfta bilgisayar ve internetin evimize girmesiyle birlikte uyku düzenim tamamıyla değ i ş t i . Sabahtan akşama ve hatta gün ağarana kadar o bilgisayarın başından kalkmadım. İnternete yavaş yavaş alışmamla birlikte uyku düzenim normale dönse de, okuduğum bölümden dolayı monitör karşısı düzenim beş yıl devam etti.
Teknolojinin pençesindeyim
Teknolojinin pençesindeyim
Akıllı telefonlar konusunda kendini tutmak
Sıradan bir cep telefonu kullananların Blackberry ya da iPhone gibi akıllı telefonlara burun kıvırdıklarına çok kez şahit olduk. Ama artık dikkat ederseniz herkesin elinde o “pek beğenilmeyen” telefonlardan var. Çünkü bu akıllı cihazlar eninde sonunda sizi kendine çekiyor ve siz de günün birinde onlardan birine sahip oluyorsunuz. Ben de gayet sıradan bir telefon kullanırken, denemem için bir BlackBerry gönderildiğinde hayatım değişti desem hiç de abartmış sayılmam. O telefon bende kaldığı üç ay boyunca elim kolum haline geldi. Telefonu geri aldıklarında ve ben eski telefonumu yeniden kullanmaya başladığımda kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Çok uzun bir süre geçmeden de kendime bir BlackBerry aldım. İşte bundan sonra kafamın yarılmasına kadar giden teknoloji maceram başladı.
Teknolojinin pençesindeyim
Her şeyi paylaşma isteği
Akıllı telefonlar her türlü marifetlerini aynı anda göstermek, sizi de eğlendirmek için pek çok uygulama sunuyor. Ama bu uygulamalar bir süre sonra hayatınızı yönlendirmeye başlıyor. Foursquare’i ele alalım. Bu uygulama, bir yere gittiğinizde o mekana “Check-in” yapmanızı ve listenizdekilerin nerede olduğunuzu görmelerini sağlıyor. Bu uygulamayı o kadar ciddiye alanlar var ki, uzun bir süre hiçbir yere “check-in” yapmadığınızda, hiç gezmediğiniz, asosyal biri haline geldiğiniz düşünülebiliyor. “Check-in” programları arasında Facebook da oldukça popüler. Bu sayede arkadaşlarınız nerelere gittiğinizi, hatta kimlerle takıldığınızı öğrenebiliyor. Nike+ uygulaması en sevdiklerim arasında yer alıyor. Bu program sayesinde Nike ile uyumlu spor aletlerini kullandığımda yaptığım spor Nike’in internet sitesine kaydoluyor ve örneğin iki hafta içinde dört kez spora gittiysem bir başarı grafiği oluşuyor. Bazen kendimi test etmek adına, “Ben bu hafta altı kilometre koşacağım” diye bir hedef belirliyor ve bunu başardığımda sanal bir kupa sahibi oluyorum.
Teknolojinin pençesindeyim
Teknolojinin pençesindeyim
Teknolojinin pençesindeyim
Bağımlılık yaratan diğer uygulamalar
Sadece 140 karakterle sınırlı, başınızdan geçenleri, duyduklarınızı ya da gördüklerinizi anlatmak ne kadar zor olsa da, Twitter, tüm dünyada bağımlılık haline gelmiş durumda. Bir dedikoduya kulak misafiri olduğunuzda ya da güzel bir film izleyip birilerine tavsiye etmek istediğinizde siz de hemen Twitter’da içinizdekileri dökmek istemiyor musunuz? Özellikle eski sevgili tarafından takip edildiğinin bilindiği durumlarda, her adımını ona duyurmak, ne kadar eğlendiğini göstermek için Twitter’ı kullananların sayısı oldukça fazla. “Dur şunu da Twitter’a yazayım” dediğim pek çok an sayabilirim size. Path ise şu sıralar yeni yeni duyulmaya başlayan yeni bir uygulama. Minik bir Twitter, Foursquare, Facebook birleşimi olduğunu söyleyebilirim. Buradan dilerseniz fotoğraf paylaşabiliyor, gittiğiniz mekanları arkadaşlarınıza duyurabiliyor, içinizden geçenleri karakter sınırlaması olmadan paylaşabiliyor, o anda dans ederek eşlik ettiğiniz müziği listenizdekilere dinletebiliyor ve hatta uyumadan önce burada bir tuşa basarak arkadaşlarınıza ulaşılamaz olduğunuzu gösterebiliyorsunuz. Sabah uyandığınızda ise “Awake” tuşuna basarak kaç saat uyuduğunuzu görebiliyorsunuz. Pinterest, ortak zevklerinizi arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz ve sevdiklerinizin nelerden hoşlandığını görebileceğiniz başka bir uygulama. Burada sanal bir pano üzerinde sevdiğiniz grupları, manzara fotoğraflarını veya okuduğunuz bir kitabı arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Bu programı ben kullanmıyorum ama çok hoşlanan arkadaşlarım olduğunu söyleyebilirim.
Teknolojinin pençesindeyim
Herkesin fotoğraf uzmanı kesilmesi
Her ne kadar sanatsal bir bölümden mezun olsam da, fotoğraf konusunda uzman olduğumu söyleyemem. Ama akıllı telefonların sunduğu filtre programları sayesinde herkes kendini fotoğrafçılık konusunda profesyonel görüyor. Ben de işte bu gruba dahilim. Instagram adındaki fotoğraf uygulaması sayesinde çevremde gördüğüm güzel her şeyi çekip üstüne bir de filtre uyguladıktan sonra burada paylaşıyorum. Koyduğum fotoğrafı beğenenlerin ya da beni takibe alanların sayısı arttıkça da büyük bir başarı elde etmiş ve hatta dünya çapında ün kazanmış gibi seviniyorum.
Teknolojinin pençesindeyim
Çözüm arayışları
Radyasyon meselesinden ayrı olarak, bağımlılık konusunda uzmanların söylediklerini de dikkate almak gerek. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi bünyesinde açılan “İnternet Bağımlığı Polikliniği” bu konuda hizmet veriyor. Poliklinikte mesajlaşma ve sosyal medya bağımlılıklarından, online alışveriş düşkünlüğüne kadar pek çok bağımlılık şekli tedavi ediliyor. Tabii tablo kumar ya da alkol bağımlılığına benzese de, bu çağda kimseyi internetten mahrum etmek mümkün değil. Uzmanlar yapılması gerekenin, internet kullanımını normal sınırlar içine çekmek olduğunu söylüyor. Bu tip kliniklerde ise bağımlıya bazı sınırlamalar getiriliyor ve kişinin sosyal yaşantısını yeniden düzenlenmesine yardımcı olunuyor. Uzmanlar daha çok spor yapmayı, yeni sosyal beceriler edinmeyi ama kesinlikle teknolojiye birdenbire bir kısıtlama getirilmemesi gerektiğini savunuyor. Aksi takdirde iş inada binip bağımlılık daha üst seviyelere çıkabiliyor. Amerikalı uzmanlar ise, odaklanamama sorununa karşı her gün bir objeye konsantre olup başka bir şey düşünmeme şeklinde bir egzersizi yapmanızı tavsiye ediyor. Bunu sıklıkla tekrarladığınızda içsel gücünüzü artırıyor ve teknolojinin kölesi haline gelmiyorsunuz. Tabii ben de tüm bu öğrendiklerimin ışığında teknolojiyi hayatıma dozunda entegre etme yolunda hızla olmasa da adım adım ilerliyorum.