İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
İlişkilerin yeni yönü ne? Neden “Hayvan” diye nitelendirilenler, hayatlarda başrol oynuyor? Falan Filan’dan sonra şimdi de Hayvan’ı yazan Oben Budak’la ilişkiler ve kariyer hayatı üzerine sohbet ettik…
Özlem Yılmaz Küçük
Falan Filan’dan sonra şimdi de Hayvan. İkisi de ilişkiler üzerine. İki kitabın konu farkı ne?
İlkinde başkahramanım Bige adında bir kadın. Nişantaşı'da yaşayan, 30'ların ortasında güzel bir kadın. Büyük aşkından aldatılarak ayrılıyor. Bu acıyı üzerinden atmak için, hemen yeni bir ilişki bulmak üzere yola çıkıyor. Deniyor ama olmuyor. Böyle bir kadının başından geçen hikayeleri anlatıyordu 'Falan Filan'. Hayvan'da ise kadınların sürekli hayvan diye nitelendirdiği Cemal karakterim var. Biraz sert bir karakter, kendi hayatını yaşamayı seven, kadınların suyuna gitmeyen bir adam. Günümüz ilişkilerinde artık böyle hayvan erkekler, hayvan kadınlar makbul olduğu için bütün kadınlar da onun peşinden koşuyor. O da bunu değerlendiriyor. İki kitap arasında öyle bir cinsiyet farkı var aslında.
Peki, Mehmet Turgut’un yeni başlayan Falan Filan isimli programıyla bir alakan var mı?
Hayır. Programın adını 'Falan Filan' koymuş. Bana sorulmadı.
Peki, bu durumla ilgili bir şey yapmayı düşünüyor musun?
Hayır. Etik olmayan bir davranış ama yapacak bir şey yok. Bir arkadaşın bir arkadaşa yapmaması gereken birşey. Yani 'Falan Filan, Oben, n’aber?' deyip de kendi programına bu adı yakıştırması aslında kişiliği hakkında da çok bilgi veriyor. Benim söyleyecek pek bir şeyim yok.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
Falan Filan’da bazı ünlü isimlerin yaşadıklarından esinlendiğini yazmıştın. Aralarında Ajda Pekkan da vardı. Doğru mu hatırlıyorum?
Evet. Çünkü, çok insani bir şey. Ajda Pekkan'ın da ilişkilerde başına gelebilenler bizden çok farklı değil. İlk 'Falan Filan'ı okuduktan sonra beni aramıştı. 'Ne kadar güzel anlatmışsın ilişkileri. Zaman zaman kendimi bile buldum.' diye cümleler kurdu.
İnsanların gözündeki Ajda Pekkan’ın bu tür şeyler yaşayabileceği kimsenin aklına gelmeyebiliyor, değil mi?
Öyle, kesinlikle. Çük güçlü duruyor. Ama evine gittiği zaman o da kendi içinde bireysel bir Ajda. O da ilişkilerinde bu tip sorunlar yaşayabiliyor.
Peki, Hayvan’da karakterlerinin esin kaynağı kendi ilişkilerin mi? Ya da hayal gücü mü?
Kendi ilişkilerimden de, çevremden de. İyi bir dinleyici olduğum için herkes gelip bana dert yanar. Beraber oldukları adamın ilgi göstermediğinden, çiçek almadığından yakınıyorlar ama zaten bu adamlar hep böyle. İlişkinin en başında da çiçek almıyorlardı. Sonrasında da. Kadınlar biraz bilerek hareket ediyorlar. Bile bile karşı tarafa kapılıyorlar aslında. Böylesi de çekici geliyor. Ondan sonra da istedikleri bir şeyler olmayınca sorun çıkarmaya başlıyorlar.
Adamlar bu durumu farkında ve bu yolu izliyorlar yani?
Yok. Adamların karakteri böyle, kendileri için yaşıyorlar. Her insan ilişki adamı, ilişki kadını değildir. Günlük hayatta çok iyi insan olabilirler ama ilişkiye geldiği zaman çoğu kişi çuvallıyor. Bunu bir taktik olarak uygulamadığı için de Cemal çok tehlikeli. Cool’luğun zirvesinde bir adam.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
“Deli deliyi, imam ölüyü severmiş”
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
Peki, evlilik konusuna gelince ne oluyor?
Bir sürü serseri diye nitelendireceğimiz adam var. 37'sine belki de 40'ına kadar flört hayatı yaşar. O kadını alıp, diğerini bırakır. Ama bir gün öyle biriyle tanışır ki, artık pes eder. Çünkü bu tür insanlar için biraz da yorucu böyle yaşamak. Sizi takmıyormuş gibi gözüküyorlar ama içlerindeki acıyı, terk edilmişliği bastırmak adına, karşısındakine tırnaklarını çıkararak sert davranıyorlar. Buna kendini koruma mekanizması da diyebilirim.
Altta, yaşanmış acı bir şeyler mi var diyorsun?
Var. Kendilerini çok uzun süre saklıyorlar. En sonunda da karşılarına biri çıkıyor ve ona haddini bildiriyor. Bu 'Deli deliyi, imam ölüyü severmiş' misali.
Sen ilişkilerinde hayvanlığa uğrayan taraf mı, hayvanlık yapan taraf mı oldun?
Ben çok şükür uzun ilişkiler yaşadım. Uzun süre geçirdiğiniz zaman karşınızdaki size hayvanlık yapabiliyor. Ben de çok hayvanlık yapmışımdır. Genelde karşı tarafı anlayan, onun yoluna gitmeye çalışan biriyimdir. Ama bu günümüz ilişkilerinde mümkün olmuyor çünkü herkes çok bencil, kendi hayatını korumak istiyor. Dolayısıyla sen de tırnaklarını çıkarmak zorunda kalıyorsun. Bu benim tercihim olmasa bile ilişkilerde biraz hayvanca davranmak zorunda bırakılıyoruz biraz.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
Herkes ilişkilerin boş ve kötü gittiğinden yakınıyor. Bu durum nasıl tersine çevrilebilir?
Günümüzde herkes aşksızlıktan yakınıyor. Ama karşılarına çıkanların da değerini bilmiyorlar. Çok manasız bir dönem geçiriyor aslında insanoğlu. İstanbul'da yaşamak, eve gitmek bile çok zor. Sen eve gidip ayaklarını uzatıp maç izlemek isterken, sevgilin yemeğe çağırdığı için onu kırabiliyorsun. Biraz mesafe vermememiz gerekiyor aslında, ilişkileri kurtaracak şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Birey olarak kendi hayatımız var, biri geldiği zaman onu hayatımızın içine kanalize etmektense ortak bir paylaşım alanı yaratıp o alanı kullanmak daha rahatlatıcı oluyor aslında. Evliliklerde her gün aynı evde yaşayanlar o ilişkilerini nasıl yürütüyor şaşırıyorum. Hayatta her şey zorlaştı, ilişkilerin de düzeyi zorlaştı bence. Tamamen bir karmaşa halindeyiz.
“Hayvanlık doğamızda var”
İlişkilerin yeni yönü ne sence?
İlişki istememeye karar veriyorsun. Ben o yüzden uzun süredir böyle saçma ilişkiler yaşayacağıma, yaşamam daha iyi deyip bayağı süredir date bile yapmıyorum. Ama insanız da, bizi yöneten bazı dürtülerimiz var. Onlara da çok karşı çıkılmıyor. Hiç ilişki istemiyorum ama bir yandan da çok fazla istiyorum. Yani ben de o şaşkınlardan biriyim aslında. 'Hayvan' kitabını da buradan çıkarak yazdım. Hepimiz bize çektiren insanları daha çok istiyoruz. Bu insanların suyuna gitmenin yolları da var. 'Hayvan' bunu anlatıyor. Onlar size özel hayvanlık yapmıyorlar aslında doğası böyle.
Hayat=seks, kadın=zevk, ilişki=esaret, aşk=yokluk... Demişsin, peki erkek eşittir ne?
Erkek=başına buyrukluk... Kadın ve erkek doğası birbirlerine tamamen zıtlar. Kadın biraz daha yuva kurayım, biriyle beraber hayatımı geçireyim derdinde. Erkeklerin bu kafaya gelmesi çok uzun zaman alıyor. Çoğu erkek o yüzden ancak 35'ini geçince hatta 40'ına doğru evlenebiliyor. Çünkü özgürlüğünü kısıtlamak ona manalı gelmiyor.
Kadınların çocuk doğurmaları gereken bir yaş sınırı var. O yüzden böyle davranıyor olabilirler mi?
Doğru söylüyorsun. Kadınlarda hormonal bir gerçeklik olduğu için daha çabuk hareket ediyorlar. Ama 30'unu geçen kadın da çıktığı her erkekle evlilik hayali kurması saçma oluyor. Hepsine, çocuğunun potansiyel babası olarak bakması erkeği soğutuyor. Adamların da suçları var ama daha çok kadınların baskıcılığından ilişkiler yürümüyor gibi geliyor bana.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
Çocuk için evlenmek isteyen kadın, çok önemsemeden seçtiği adamdan boşanma planında da olamaz mı?
Keşke toplum öyle bir düzene gelse de evlenmeye gerek kalmasa. Çünkü tamam evleniyorsun, çocuk yapıyorsun, ayrılıyorsun ama olan çocuğa oluyor. Siz ne derece medeni ayrılırsanız ayrılın, ruhen sağlıksız çocuklar meydana getirebiliyorsunuz. İlişkilerde beni en çok bu üzüyor. Hiçbir suçu olmayan çocuk annesi ve babasının zevki uğruna cezalandırılmış oluyor. Hayatı boyunca da bunun etkilerini taşımış oluyor. Buna dair bir yazı yazıyım. Her açıdan benciliz. Tek başına yapamadığın için birinden yararlanıyorsun. Paniklemeden, doğru kişinin karşısına çıkmasını beklemek daha mantıklı değil mi?
Belki de ya çıkmazsa düşüncesi oluyor?
Öyle bir kısım da var tabii. O konuda kimse kimseye bir şey söyleyemez.
Peki, nasıl gidiyor satışların?
Çok iyi gidiyor valla. Falan Filan, çok satanlar listesinde uzun süre kaldı. Hayvan'ı da ilk haftada ikinci baskısını yaptık. Güzel bir gelişme oldu benim için. Bekliyormuş insanlar. Birinciyi de çok fazla beğendikleri için galiba ikinciyi de gözü kapalı almaya başladılar. Çok mutluyum.
Herkes kendinden bir şeyler bulmuşa benziyor. Var mı devamı?
Evet. Öyle olunca değerli çünkü. Çevrede yaşanmışlıkları ele alıp, köpürttüm. Aslında 'Falan Filan'ı ilişkiler üzerine bir üçleme olarak düşündüm. Var böyle bir planım. Üçüncüsünü de yazacağım. Tam kafamda oturtamadığım bazı şeyler var, onu da hazırlayıp birazcık es vermek istiyorum kendime. Çünkü bir senedir 'Hayvan'ı yazıyorum ve bunun son dört buçuk ayı tamamen evde geçti. Hakikaten, telefonumu bile doğru dürüst kullanmadan sabahtan akşama kadar yazdım. Biraz deşarj olmam gerekiyor. Ama oradan da hikayeler arttığı için üçüncüde daha bomba olacak hikaye.
O arada diğer işler, köşe yazarlığı, DJ’lik ne oldu?
Son dört buçuk ayda iki ya da üç kere çaldım. Çünkü kafamı dağıtmak istemedim. Onun dışında gazetedeki köşem artık benim bir parçam oldu. Bir şeyler yaşadığım zaman, direk olarak ben bunun bu kısmını yazabilirim, gazetede kullanabilirim diye düşünmeye başladım. Bu kendiliğinden, sabah kalkıp yüzünü yıkamak gibi bir şey. Ama kitap çıktıktan sonra promosyon için bir 10 günlük boşluğa ihtiyacım vardı o zaman izin aldım.
O izin dışında başka bir tatilin olmadı yani?
Hayır.
Çok cool, gezen, tozan, tatilden geri kalmayan biri gibi duruyorsun…
Allahtan çok eğlenceli bir işim var. Tatil yerlerine de DJ'lik yapmaya gidiyorum. Köşe yazılarım için yurtdışında haber yapmaya gidiyorum zaman zaman. Onlar ufak bir tatil izlenimi veriyor.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
Hayalindeki iş miydi bu? Sanırım bir de vokal geçmişin var…
Bilemiyorum. Hayat bana güzel şeyler sundu. Hepsi de zevk aldığım şeyler. Hobilerini işe dönüştürmüş nadir insanlardanım. O yüzden hiçbiri bana zor gelmiyor. Hiçbirinden de gocunmuyorum, vazgeçemiyorum. Mesela DJ'lik terapi gibi geliyor. Çaldığınız müziklerle insanların eğlendiğini, mutlu anlar geçirdiğini görüyorsunuz. Benim için müthiş keyifli bir şey. Artık köşe yazarlığı da öyle güzel oturdu ki, köşe yazarı olmadan yaşayabileceğimi zannetmiyorum. Diğer yandan kitap da çok rahatlatıcı bir şey. Kendinize yazdığınız şeylerin on binlere ulaşması çok mutlu ediyor. Onu konuşmaları, onunla ilgili yorum yapmaları, aslında var olmayan karakterler üzerinde düşünüp taraf tutmaları benim için mutlu edici şeyler. Bu yüzden hepsi hobim sayılır. Hiçbiri arasında ayrım yapamıyorum. Bana genelde soruyorlar hangisi olarak hissediyorsun kendini diye. Ben şanslı olarak hissediyorum kendimi.
Başka hedefin var mı?
Bunların hepsine yeteneğim varmış o yüzden değerlendirdim. İleride de neden olmasın başka taraflara kayabilirim. Ama bir dizi oyuncusu olmam herhalde. Ayrıca en son FHM’i üretmiştim. O biraz zor gelse de moda gurusu Alexander Kokoskeriya ile bir internet sitesi açtık. “www.adamintown.com” diye erkek stil ve moda dergisi yapıyoruz.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
Köşe yazılarını nerede, nasıl yazıyorsun?
Evde yazıyorum. Ben çok evci biriyim hakikaten. Sabah 8.00-8.30 gibi kalkarım 10.00'a doğru ayılıp, koltuğuma oturup sağ dizimde lap topum sol dizimde kedim yazıyoruz birlikte yazıyoruz. Gündemden çok kendi yaşadıklarımı yazdığım için, çok geziyorum. Gittiğim yerlerde gördüklerimi yazıyorum. Ama tabii sabah yazı öncesinde dünyada neler olmuş diye bir göz gezdiriyorum.
Modayı takip ediyor musun?
Ben çocukluğumdan beri, kendimi bildim bileli kıyafetlerini kendi başına seçen bir çocuktum. Bence, kendini dışarıya karşı iyi göstermek, iyi bir şey. En büyük yatırımı kıyafetlere yapan kesimdenimdir.
Stilim şudur der misin?
Benim stilim rahatlıktır. Mümkün olduğu kadar renkli giyinmeye çalışıyorum.
Bakım yapar mısın?
Kremlere bayılırım. Merkeze gidip bakım yaptırma durumlarına giremiyorum. Orada harcanan vakte dayanamıyorum. Kadınlar bütün günlerini harcıyorlar. Ama ben bir saat bile dayanamıyorum. Saçlarımı bile kendim keserim. Bakım ürünü olarak sabah ayrı akşam ayrı mutlaka kullanırım.
İlişkilerde yeni trend: “Hayvan” modeli
“Acıya hiçbir şekilde katlanamıyorum”
Müzik yapıyorsun ama daha neler dinliyorsun?
Klasik müzik konservatuarında okudum. 0kul boyunca çok fazla operaya, klasik müzik konserine gittiğimden dolayı bir süre ara vermiştim klasik müziğe. Çünkü hem okulda hem dışarıda gına gelmişti açıkçası. Ama bu iki senedir yine klasik müziğe döndüm. İki kitabımı da hatta klasik müzik eşliğinde yazmışımdır. Daha çok onları dinliyorum. Ama modern akımlardan diskoyu da çok seviyorum. Eski disko şarkıları, yeni disko house şarkılar, ayrıca new disko diye yeni bir akım var mesela, onları çok sık takip ediyorum. Türkçe de dinlerim. Dinlemem dediğim bir arabesk vardır herhalde. Acıya hiçbir şekilde katlanamıyorum. Hayat zaten çok ağır bir de şarkılar ile bunu ağırlaştırmaya gerek yok bence. En arabesk dinlediğim Sezen Aksu'dur mesela. Benim arabeskim odur daha doğrusu. Onun dışında her iyi olan şeyi dinlemeye çalışıyorum.
Vokal yapıyordun. Kimlerin vokalini yaptın?
96 yılında Setab Erener ile tanıştım, onun vokalistliğini yaptım. Sonra Ajda Pekkan ile 2.5 yıl çalıştım. Sonra Aşkın Nur Yengi ile çalıştım. Öyle bir geçmişim oldu. Şarkıcılık yapmayı çok istiyordum açıkçası, o dönemde de önce vokalist oluyordun sonra şarkıcı. Bende vokalistlik yapmaya başlamıştım. Ama sonra hayat bazen yolları değiştiriyor.
Hala var mı böyle bir istek?
En son onu da deneyeceğim herhalde artık. Birkaç senedir bununla uğraşıyorum ama dediğim gibi müzik biraz çıkmazda pop dünyasında.
“Ajda bir yerde ama bir nedeni var”
Pop müzik mi yapacaksın?
Tatlı bir disco sound'u istiyorum aslında.
Ajda Pekkan’ın, Sertab Erener’in, Aşkın Nur Yengi’nin sana kattıkları neler oldu?
İşine aşırı saygılı olunduğu zaman bir yerlere gelinebildiğini öğrendim. Aşırı dakiktirler. Albüm yapılacakken başından sonuna kadar ilgilenirler. Genellikle Türkiye'de şarkıcılar sadece okumalara giderler. Sonrasını aranjörler yapar ama onlarda bu yoktur. İşine saygı duyman gerektiğini öğrendim. Özellikle Ajda Pekkan'ın ne kadar çalıştığını gördükten sonra, sen kimsin, senin daha çok çalışman gerekiyor diye düşündüm. Çünkü stüdyoya girdiğimizde 8 saat şarkı söylediğini biliyorum yani. Biz orada sadece dinleyiciler olarak yorulurken, o 8 saat boyunca şarkı söylemişti bir gün ve ben hayrete düşmüştüm. Bu insanlar bir yerdeler ama bunun bir nedeni var. İşine önem verirsen, kendine de bakarsan bir yerlere geliyorsun.
Her iş için geçerli değil mi bu?
Her iş için geçerli ki. Ben bu yüzden bütün işlerime kendim hakim olmaya çalışırım. Bazı şeyler için de kendinizi eğitmeniz gerekiyor. Mesela Ajda Pekkan yıllardır zirvede ama hala şan dersi alıyor. Sizce öğrenmemiş midir şan tekniğini? Ama bırakmıyor ki, sürekli kendini yenilesin. Bu yüzden de beslenmenin çok önemli olduğunu fark ettim. Sürekli yeniliğe açık olursanız bu güzellikler de sizi buluyor.