Akrep kadını Berrak Tüzünataç

Güzelliğini, havasını tanımlarken, onu Gisele Bündchen’e, Stephanie Seymour’a, Megan Fox’a, Adrianna Lima’ya benzetenler var... Androjen havası aslında en çok, “intikamcı gelin” Uma Thurman’ı andırıyor... Sağlıklı, atletik bir bedene sahip. Bir yanıyla erkek çocuğu, bir yanıyla içi gülen yeşil-mavi nehir gözleriyle tam bir kadın...Yeleli, savruk saçları, hafif çarpık dudak gülüşü ile bir amazon savaşçısını da andırmıyor değil. Onu asıl seksi kılan meydan okuyan havası. Ulaşılmazlığı uzaklığından değil, yıkılmazlığından geliyor. “Erişilmezim” demiyor, “aldırmıyorum” diyor... Hikâyesi her sıradan fani gibi başlıyor aslında. 2 Kasım 1984’te Yalova’da doğuyor... Bir Akrep. Ezoterik astroloji, Akrep doğmanın özel bir durum olduğunu söyler... Ruh Akrep olmayı seçtiyse, büyük bir enerji yükünü sırtlanmayı da göze almış demektir. Karanlıkla aydınlık ortasında duran Akrep, yoğun gücün, cinselliğin, gizemin, derinliğin, karşı konulamaz cazibenin, aynı zamanda kırılganlığın izlerini barınındır bünyesinde. Dünyevi yolculuğunda “kertenkele”, “yılan” ve nihayet “kartal” safhasına ulaşabilir; simgesi Anka Kuşu gibi küllerinden doğmayı başarabilirse, zamanı geldiğinde…

Aktüel

Avucunda bir kristal küreyle doğar aynı zamanda:

“Güzellik”tir adı; bir yanı kutsal, bir yanı lanetli... Güzellik bütün nazarları üzerine çeker, iyiyi de kötüyü de... Herkes ona sahip olmak ister, aydınlık da karanlık da... Nitekim genç yaşında “güzelliğinin” balını da zehrini de tadacaktır. Dönelim hikâyeye... Güzelliğini biraz da melezliğin sağlıklı genlerine borçludur. Biraz Rumelilik biraz Çerkezlik... Varlıklı bir ailenin kızıdır. Babası annesine o henüz 15’deyken aşık olmuştur. Üç-dört sene flört edip evlenirler. Annesi Berrak’ı doğurduğunda henüz 18’indedir. Berrak, ergenliğini sürerken, kız kardeşi küçük bir çocukken anne-baba ayrılır. Fotoğraflarını görmesek de annesinin de güzel bir kadın olduğunu tahmin edebiliriz. Anneannenin gençliğinde sık sık “gençken çok güzeldim” dediğini öğreniriz ağzından. “Anneannem gençken ben çok güzeldim derdi. Biz de ona saygıda kusur etmeyiz ama hani belge! En azından benim çocuklarıma gösterecek dergi kapaklarım olacak...”

“Şampuan şişesi değil bir insanım”

Tanınmaya başlamıştır, fotoğrafları dergi kapaklarını süslemektedir... Her şey toz pembedir, ama kristal kürenin aynı konudaki karanlık yanı yıllar sonra verdiği bir röportaja yansıyacaktır: “Bir haberden dolayı evimi taşımak zorunda kaldım. Artık google diye bir şey var, ileride çocuğum/torunum adımı yazdığında karşılarına bu yazılanlar çıkacak. Medya bunun vicdanını taşımalı. Ben bir şampuan şişesi değilim, insanım...” Çocukluğuna bakarsak o yıllara dair çok şey öğreniriz... Mutlu bir çocuk olduğunu söylüyor. Ama yine itirafından anlıyoruz ki o dönem kendi deyişiyle “obez”miş... Obezliği mutlu çocukluğunun gölge yönü olabilir mi? Bazen güçlü olmak, bazen dünyadan güzelliğini saklamak, bazen de duygusal boşluklarını doldurmak için şişmanlar insan. Ancak aşk kapıyı çalınca zayıflar ve çirkin ördek yavrusu, bir kuğuya dönüşür...

Fotoğrafçının uzak görüşlülüğü Koç Lisesi’ni bitirip, İ.Ü İktisat Fakültesi’nde okusa da, aklında hep oyunculuk vardır; ailesinin şiddetli itirazına rağmen. Annesi oyuncuların dejenere bir hayat sürdüğünü düşünür, kızını büyük bir holdingte ciddi bir iş kadını olarak hayal eder. O sıralarda yakışıklı, annesinden sadece sekiz yaş küçük genç bir adam çıkar karşısına. Bodrum Fuga’nın sahibi Volkan Büyükhanlı... Gerçek bir aşk hikâyesidir onlarınki ve oyunculuk kaderinin çizilmesinde bu aşk sebep olur: “İkimiz de gezmeyi seven tipleriz. Onunla ortalıkta olunca, güzel kadın kontenjanından dergilerde fotoğraflarım çıkmaya başladı” diye anlatır önce. “Bir sosyete güzeli olarak mı?” sorusuna ise şiddetle tepki gösterir,“İğreniyorum ‘sosyete gülü’ olarak anılmaktan...” Bütün davranışları neredeyse bu algıyı yerle bir etme üzerine kuruludur... Bir gül olacaksa, cemiyet içinde paketlenmiş değil vahşi bir gül olmayı tercih eder, hatta vahşi bir orkide... Fotoğrafçı Zeynel Abidin Ağgül tarafından keşfedilir... Ağgül Bodrum’da bir mankenin fotoğrafını çekerken, çekimi izler. Ağgül bakar ki karşısında “ölümlü güzelliğin” şahikalarından biri duruyor, başlar onun fotoğraflarını çekmeye. Fotoğrafları Ağgül’ün laptop’unun “wallpaper”ı olunca olanlar olur, gelen giden “Kim bu kız?” diye sorar. Üç- dört dergiye kapak olur...

Aşklar ve filmler

Önce Number One TV’de haberleri sunar, Popstar sunuculuğu yapar... Yılmaz Erdoğan’ın “Organize İşler” filminde oynar, Mustafa Altıoklar’ın “Beyza’nın Kadınları”ndaki rolü gelir sonra. Bu arada ister ya da istemez... Yaşadığı aşklar damga vurur kariyerine... Okan Bayülgen bunlardan biridir... Aralarında bu kez 20 yaş vardır. Bu ilişki onu magazin medyasında daha da ön plana taşır. Bu beraberlikle ilgili birçok haber basına yansır. Tüzünataç “gurur duyduğu bir ilişki yaşadığını” söyler. Bayülgen’in kimseye müdanası olmayan tavrından etkilendiği yazılıp çizilir bol bol. Birlikte çok eğlendiklerini söylerler, hatta basına yansıyanlardan biri de bir mağazada alışveriş yaparken yaşadıklarıdır... Bir mobilya mağazasında gürültülü bir şekilde şakalaşır, dolaşırken, mağaza müdürü hanım ikiliyi uyarır.

Bayülgen hanıma atfen ona dönerek “Çabuk ol hayatım, teyzen kızıyor” der. Bunun üzerine mağaza müdürü hanım cevabı yapıştırır: “Ben Berrak hanımın teyzesi değilim, ama siz onun amcası olacak yaştasınız.” İddialara göre Bayülgen buna yanıt veremez, bir başka iddia ise bundan kısa bir süre sonra Tüzünataç’ın Bayülgen’i eski erkek arkadaşı Volkan Büyükhanlı ile yeniden barıştığı için terk ettiğidir... Aşk aşağı inerken kariyeri yükselir bu kez genç kadının. Serdar Akar’ın yönettiği “Elveda Rumeli” dizisinde, Hande Subaşı’dan boşalan “Vahide” rolünü alır. Bu aslında hayatının dönüm noktalarından da biridir. Makendonya’nın yolunu tutar. Kendi deyişiyle içinde “töre, mafya, cinayet yok; tatlı bir hikâye bu” dediği diziyi severek kabul etmiştir ama yine de bu gidişte “başka nedenler var mı” diye sorarlar durmadan. “Tası tarağı toplayıp buraya geldiniz. Neden İstanbul dışı istiyordunuz özellikle?” diye soran gazeteciye “Sürekli denetlenir bir hayattan uzaklaşmak” istediği yanıtını verir. O röportajdan aslında o kadar da “aldırmaz” olmadığını öğreniriz. Kafasına her şeyi taktığını, zihnini durduramadığını, geniş bir insan olamadığını…

Hayat hep iddia ettikleriyle karşılaştırır insanı...

“Aşk yüzünden mi şehir değiştirdiniz?” sorusuna ise şu karşılığı verir: “Hayati hiçbir kararımı ilişkilerime göre almam. Hiçbir ilişki bana bir yerden bir yere taşınma isteği hissettiremez.” Belki de hayat insanı hep iddia ettikleriyle karşılaştırdığından, “hiçbir zaman” denen hep karşına çıkar. Makedonya’dayken hayatına damga vuran büyük bir aşk başlar. Kahraman, aykırı tavırlarıyla tanınan oyuncu Nejat İşler’dir. “Berrak-Nejat” aşkı doludizgin başlar. İstanbul-Makedonya geliş gidişleri de... Yine rivayet odur ki; Tüzünataç, İşler’den uzak kalamadığı için senaristlerinden “Vahide”yi öldürmelerini ister... O bu iddiaları reddetse de konu herkesçe böyle kabul edilir, yani aşk uğruna bir ülke terk edilir. Berrak ve Nejat her yönüyle birbirine yakışan bir çifttir... İkisinin de yüzünde aynı meleksi “şeytani” çekicilik... Kameralar artık her yerde, bu sıradışı ve kurallara aldırmaz tavırlarıyla dikkat çeken çiftin peşindedir... İstanbul Cihangir, Bodrum Gümüşlük... İşler’in Tüzüntaç’a evlenme teklif ettiği, doğum gününde, yoluna kırmızı halı serdiği yazılıp çizilir. Seyirci bu “serseri aşıklar”a bayılmıştır bir kere.

12 Eylül’ün “Yıldız”ı

Oyunculuk kariyeri sürekli yükselir bu arada... 12 Eylül dönemini anlatan “Bu Kalp Seni Unutur Mu” gelir ardından. İşkencelerden geçen devrimci “Yıldız”… Rolünün hakkını verir, takdire şayan bir portre çizer... Bir yandan da Nejat İşler’in katil olduğu, Uğur Yücel ve Kenan İmirzalıoğlu’nun başrolleri paylaştığı “Ejder Kapanı”nda genç bir kadın polisi canlandırdığı film girer vizyona. Filmde, İşler’in değil İmirzalıoğlu’nun sevgilisi olması, ikilinin yakın sahnelerde oynaması bol bol tartışmaya neden olsa da her şey yolunda gibidir. Hatta bu yakın sahneler nedeniyle strese girdiği ve ağlayarak İşler’i aradığı da konuşulur... Ancak o sırada iki aşığın arasında kara bulutlar baş gösterir ve yağmur gecikmez... Gözde çiftin ayrıldıkları yansır yine medyaya... Ayrılık seyircide de hayal kırıklığı yaratır. Seyirci Berrak’la Nejat’ı yakıştırmıştır bir kez... İlginç bir tesadüf olarak mı desek yoksa “erkek hep aynı kadını mı sever” desek, İşler’in ilk büyük aşkı Şevval Sam’la Tüzünataç’ın benzerlikleri de gözden kaçmaz. Benzer, kısık çekik mavi gözler, aynı ten rengi, hafif maskülen hava… Ve ikisi de Akrep...

Anka Kuşu yeniden doğar

Gözler üstüne çevrilir ve o sırada kimsenin hoşlanmadığı bir haber yansır medyaya. Şahan Gökbakar’la “balkon sahnesi” görüntüleri ortalıkta dolaşmaya başlar. Medya erkek tarafını tutup, kadının karşısındakini uzaklaştırmak isteyen tavrını görmezden gelmiştir. Mahkeme kararıyla görüntülere tedbir kararı aldırtır. Akrep gücünü bünyesinde toplar. Kendi deyişiyle “zayıflıklarını göstermemek için uzun süre direnen bir kadın”dır... Sıyrılıp atar, yılanın derisini değiştirişi gibi o görüntüyü üzerinden... Bu arada kariyerinin en önemli rollerinden birini oynar. Zeki Demirkubuz’un “Kıskanmak”ındaki “Semiha” olur. Nakırılgan “Semiha” olarak başarılı bir performans gösterir ve kendi kehanetini yalanlamış olur bu rolüyle... Fiziği, yeteneği ve özgür ruhuyla istediği rolleri alabileceğini gösterir. Bedeli çok erken ödediği için belki de artık rüzgârlar onu sarssa da yıkamaz. “Çok mu erken şöhretin bedelini  ödemeye başladın acaba” diye soran gazeteciye şu yanıtı vermiştir zira: “Bana sorarsanız benden peşin aldılar...” Bir süre suskunluktan sonra “Ejder Kapanı”ndan rol arkadaşı Kenan İmirzalıoğlu’nun da isteğiyle “Ezel”in “Bade”si olur... Akrep, kartal yolculuğunda yeniden yükseklere çıkar... Nejat İşler’le barışır... Masalın burasında, muratlarına ermiş gözükürler, şimdilik her şey yolundadır.