Ben küçükken Beth Gibbons'tım
ÜNLÜ STİLİ

Ben küçükken Beth Gibbons'tım

Bu, sözde bir "Portishead İstanbul'a geldi, ben de konsere gittim. Ah konser ne muhteşemdi" yazısı olacaktı. Olmadı. Ama şöyle oldu...

GÜNCELLEME TARİHİ: 21 Ağustos 2014

Nilüfer TÜRKOĞLU

nilufer.turkoglu@caferuj.com.tr


Üniversite yıllarında tanıştığım Portishead'le aramdaki bağı anlatacak olsam; her genç kızın aynada şarkı söyleme hikayesiyle birebir örtüşen itirafım gelir en başta! Mikrofonla flört eden ve bir yandan da en karizmatik duruşuyla sigarasını tüttüren, kül rengi pantolonlu, desensiz siyah tişörtlü İrlanda kızılı Beth Gibbons'ı taklit ettiğim yıllar, bundan 13 -14 yıl kadar öncesine dayanıyor. Her şeyi harfi harfine anlatacak değilim. Bildiğiniz o klişe sahnenin neredeyse aynısını uygulayan o kızlardan oldum işte ben de. Ancak belki de bir tek farkım, aynaya pek bakmayışımdı. Çünkü Beth seyirciyle göz teması kurmaktansa, kendi içine kapanıp mikrofonuyla ve müziğiyle bütünleşiyordu. O yüzden aynaya çaktırmadan göz ucuyla bakıp sonra gözlerimi kapayarak şarkılara eşlik ediyordum ben de. Kimi zaman acı bir yüz ifadesiyle, için için ağlayarak. Üstelik Beth'in ta kendisi olarak... Kendisiymiş gibi olarak! Her bir şarkısını ezberlemeye çalıştığım Portishead'in dünya üzerindeki en cool kadın solistlerinden Beth Gibbons'la binlerce kilometre uzaklıktan kurmaya çalıştığım, gerçek dışı ama bir o kadar da 'kendimce' samimi bu bağ, aradan geçen tüm yaş almaların ardından bambaşka bir boyuta geçti dün gece. 20 - 30 metre kadar ötemde 'Nobody Loves Me'yi söyleyen Beth Gibbons, en 'Sour Times'da hayatımı yakalayıp beni pataklıyordu. Oysa 'Wandering Stars'la uzak bir ninninin tam içinde güvendeydim. Başımızda yıldızlar yoktu ama sahnede ışıklardan onlarca yıldız demeti üzerimize yağıyordu. Beth Gibbons, ufacık fısıldıyordu, biz öylece duruyorduk.



Herkesin beklediği 'Roads', sona saklandığında, tüm mecazlar ortaya saçıldı. Hayatımızda gittiğimiz, gitmediğimiz, gideceğimiz ya da gitmeyi reddedeceğimiz yollar, gecenin içinden geçip içerilerimize sokuldu. Şimdi belki de o yolları arıyoruz ve bulamıyoruz.

Köprünün hemen altından geçip de Şişli'ye uzanan yola motorla kıvrıldığımızda saçlarımı elleyen rüzgarın verdiği hissin dışında, Portishead'den öncesini ve sonrasını hatırlamıyorum. Sadece bir ara "Bu gece hiç bitmesin" dedim kendime. Kendimle ve Beth'le bi' 13 yıl sonra tekrar buluşayım, bakayım neredeyim; ne yapıyorum. Sonra bir arkadaşımın Instagram'da konser fotoğrafının altına yazdığı notu gördüm; "Din olsa inanırım." Özet geçmiş gibi her şeye. İşte tam da bu! Sevdiğiniz müzikler, hayatınıza öyle bir nüfuz ediyor ki, inançlarınız bile tepetaklak olabiliyor. Ya da tamamen değişebiliyor inandığınız doğrular, bir bakmışsınız yanlışınız oluyorlar. Bir başka deyişle; müzik diye bir din olmalı! Beth Gibbons, dün gece ve bu gece ve her gece Tanrıça olmalı! Aynada Beth Gibbons olan o kız için, en azından öyle...